23 Nisan 2011 Cumartesi

Seninle alemde olmak güzel şey :)))



Eve yeni bilgisayar gelmiş. Bilgisayarla epeydir tanışıklığım var ama internet denen aleme dalmak nedir henüz bilmiyordum. Tamam itiraf edeyim, teknoloji ile ilişkim AKP ile muhalafet arasında nasıl bir bağ varsa ancak o kadar işte :) Hala telefonumun özellikleri hakkında pek bilgim yoktur, sadece arayanların beni bulabildiğini biliyorum :) Evet, her neyse, internet geldi evimize ve ben ilk olarak Can Dündar, Murathan Mungan, Çetin Altan gibi bağımlısı olduğum insanların bulunduğu mekanlarda cirit atmaya başladım. Benim eş'cim şaşkın tabii. Chat denen bir durum var ve ben içine girmemişim hala. Sonra ev kadını konumumu nasıl renklendiririm araştırmaları, çul çaput kesip biçmelerim, uyduruktan teyyare :) çalışmalarımı nasıl ilerletirim incelemelerine başladım. İnanın bana çöp evden hallice bir evim vardı, yırtık bir tişörtü büyük bir saksıya elbise yapan birini hayal edin, böyleyim işte o zamanlar. Vee sonra bloglarla tanışma faslı başladı ki işte "internet alemine dalmak" diye buna diyorum ben. Kim ne yazmış, kim ne üretmiş, kim bir konu hakkında ne düşünmüş derken o daldığın çukurdan çıkmak gerçekten mümkün olmuyor ve artık bende bu çukurda yaşamalıyım diyorsunuz. Ben öyle dedim.
Vee o çukura daldım!..
******
Daldım gerçekten, hemde nasıl! Bir süre yalnız gezindim, yazdım çizdim ama olmadı. Bir yandaş lazımdı, eş'cimin uzaktan yakından ilgisi hiç bir zaman olmadı zaten bloglarla. Benim kafadan olmalıydı yandaşım, benim gibi eğlenmeli yazarken, aynı benim gibi dellenmeliydi :) Hayriş'imi buldum bende. O benden önce tanışmıştı internetle ama blogcularla henüz karşılaşmamıştı meraksız :)
Binbir türlü gayretlerimle ikna etmeyi başardım, hemen ona da açtık bir tane blog. Hem de ne çekinerek!.. Aman sanal alem, aman sanal ortam, kimin eli kimin cebinde, dipsiz bir çukur naralarını dinleye dinleye gözümüz bir korkmuşki sormayın. Önce isimler gizlendi, mekanımız Ankara'ysa misal, İstanbul'a çevrildi, en güzeli de bu : yaşımız 30 ise 28'e inildi felan. Güzel günlerdi, sanki tüm sülalemizin gizli saklı sırlarını anlatıyormuşuz gibi uzunca bir süre çevremizdekilerden bile sakladık bir bloğumuz olduğunu. Hatta eş'lerimizden bile. Sonra çatladık tabi bu heyecanlı sırrımızı saklamaya çalışmaktan, hemen ilan ettik herkese : "ayy noolur bir bakın, güzel olmuşmuuuuu" diyerek. Sonra sonra biz kabak çiçeği gibi bir açıldık ki sormayın.
- Kız Hayriye, iyi güzel blog yapıyoruz ama bir de resmimizi koysak diyorum.
- Aaaaaaa, yok olmaz!.. Benimki ya kızarsa?
- Yok ya bişey olmaz, herkesin var, kızım bütün sapıklar bizimi gözlüyo :)
- Ay yok yok ben korkarım valla, yaa koysak mı acaba, benim şöyle güzel bir resmim var, kafamı keseriz ordan ekleriz ama di mi :)
- Ekleriz valla, kızım süper olur hemde, insanlar merak eder dimi kim yazıyo bunları diye
Ve biz sonunda resimlerimizi de ekledik, blog çukurunda iyice çalkalanmaya başladık. Bir yandan harıl harıl blogumuzla ilgilendik, bir yandan evcilik halimizi idare ettik, yeni yeni yemekler yapmaya başladık, artık birşeyler yayınlama telaşıyla otun b.kun resmini çekmeye başladık :) her zaman gördüğümüz ve olağan gelen şeyler artık blog için bir malzeme olarak görünüyordu gözümüze ve hemen onu bloglarımıza taşıyorduk. En heyecan verici olansa bloglarda gördüğümüz her ilginç şeyi yapmaya kalkışmamızdı. Bu tabiki hobi blogcular arasında yapılan gezilerimiz sırasında ortaya çıkıyordu. Özellikle benim aklıma gelen tuhaf fikirler "_Hiiiiiiiii Hayriye, harika bir şey, bizde yapabiliriz kızııııııım ne var bunda?" dediğim anda zavallı arkadaşım tarafından hemen kabul ediliyordu. Zaten başka bir şansıda yoktu kızcağızın :) Hatta bir dönem benim yüzümden görülmemiş kalınlıkta bir ip ile çocuklarının odasının kapı önüne kocaman, bitmek bilmeyen, tweety kafalı bir paspas örmek zorunda kalmıştı. Sonunda tweety ile alakasız bir surat çıktı ama olsun. Elimizde bir silikon tabancası, bulduğumuz bir şeyi neyin üstüne yapıştırsak da evimizin bir köşesini süslesek diye dellendiğimiz dönemlerdi.
Benim en güzel geçirdiğim anlar bunlardı sahiden , keyif aldığım şeylerden benim kadar keyif alan bir dostumun hemen dizimin dibinde olması, isteklerime gıkını çıkarmadan kafasını sallaması müthiş bir şey. Gerçi bu benim için böyle, zavallımın o anlarda ne düşündüğünü elbette bilemem :) dermişim !
Zamanla bloglarımız çok güzel yerlere geldi, ziyaretçilerimiz çoğaldı, bizi sevenler , okumak isteyenler çoğaldı ve biz hiç bıkmadan devam ettik blog yazmaya, taaaki benim evimi ve şehrimi değiştirene kadar. Sadece mekan değil tüm düzenimi değiştirince birden blogumda bana eski bir mekan gibi geldi ve birden bire bıraktım yazmayı. Sonra buraya taşındım. Milliyet Blog benim yeni evim oldu, Hayriye eski mekanında devam ediyor ama hala. Bunca zaman sonra bile bloglarımız sayesinde her gün görüşüyoruz onunla. Bu mekanlarımız olmasaydı, bunca uzak mesafeden ancak telefonla sadece sesimizi duyurarak görüşebilecektik. Ama bloglar iç dünyamızı rahatça anlatabileceğimiz bir çukur, hem de güzel bir çukur.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi tıpkı bir virüsü yayıyormuşuz gibi çevremizdekileri de blog sahibi yapmaya çalışıyoruz ki eş'ler asıl buna dayanamıyor :)
Blogcu olmak güzel şey velhasıl, mutluyum bu yüzden :)
Bu arada : "Hayriye ordasın biliyorum :)"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...