20 Ocak 2013 Pazar

Bir Doğumgünü Hikayesi

                  Geçen yıl , pardon çok daha önce hamileyken :)) kızımın doğum günü yaklaşmıştı ve Ceren'imi bir telaş almaya başladı. "Ben biliyorum anne, şimdi bebek geliyor ya, sen yorgun olursun hiç bir şey yapmazsın" diye dudak bükmeleri başlamıştı. Hani haksız değildi valla, oturduğum yerden kalkmak istemiyordum :) Hani kızımda biliyor annesini, mızıldanmaya başlayınca hadi  dedim bir gayret ayaklandım. Kızımın doğum günü Kasım da oğlumun doğumu da Aralıktaydı. Çok daha erken bir tarihte karnım burnumda enerjim tavan yapmış bir halde daldım mutfağa ve inanılmaz bir heyecanla hazırladım tüm bunları. Bilenler biliyor yada bana öyle oluyor, doğum öncesi asla yorulmak bilmiyorum ve dünyayı bile kurtarabilirmişim gibi hissediyorum :)) O gün de öyle oldu, 8 aylık hamile, ayağında on santim topuklu terlikle fırıldak gibi döndüm durdum. Kalabalıktı, eğlenceliydi, günün sonunda masamı, mutfağımı toparlayıp, evi derleyip temizleyen arkadaşlarım sayesinde daha da keyifliydi.


Çok uzun süre olmuş bloğa girmeyeli. Bir yıldan fazla hemde :)) Bu arada işte bu bıcırığım doğdu, bir yaşını bile geçti hatta.

 Ben nasılım ? Eskisinden daha yorgun. Uyumayı sevmeyen bir yaramazla yaşamaya çalışan, iki çocuğun pek iyi bir fikir olmadığını anlayan :)) son zamanlarda kendini bir yerlere atmaya çalışan biriyim ama olsun. Geçecek biliyorum ve çok daha güzel şeyler yaşanacak.


















Birand'ın Ardından...


Birkaç gün önce Mehmet Ali Birand’ı kaybettik ya… Ne çok vatan sever varmış böyle yahu. Mantar gibi bir bir ortaya çıkmaya başladılar. Sanki Birand yaşarken memleket bunlara dardı da birden bire yer açıldı rahatlayıverdiler, ölüm gerçekleşince misket gibi bir bir dökülmeye başladılar. Saçıldıkça saçıldılar etrafa ama kinlerini dökerek.
Vatanseverlik nedir? Kime göre? Neye göre? Derecesi nedir? Kim belirler senin ne kadar sevip sevmediğini? Kim ölçer hem bunu? Mehmet Ali Birand’ın ölüm haberini veren tüm resimlerin, tüm yazıların altında bir nefret yığını. ‘Vatan haini’ naraları almış başını gidiyor. Baksan yazanlara, evinin köşesinde oturmuş düğme bile dikemeyen hanımlar, kahve köşelerinde aylaklık yapmaktan başka bir halt bilmeyen işsiz güçsüz gençler, çalışmaktan, emekten, üretmekten bir haber olan, nerde avanta varsa gidip alayım diye ağzı açık kuş gibi bekleyen beleşçiler…
Ölüm herkese geliyor, iyi veya kötü. Bu ölüm kötü oldu. Vatanını sevmiyor dediğiniz bu adam yıllardır o vatanda hizmet ediyordu. Kendi davası kendine, kendi düşünceleri kendine. Gün gelecek elbet herkes bir hatası varsa bunun bedelini mutlaka burada veya ahirette ödeyecek. Ancak birincisi ölen bir insandı, ailesi olan, sevdikleri olan, sevenleri olan bir insandı. İkincisi üreten, emek veren biriydi. Yetiştirdiği kişilerin her biri ayrı bir kurumda saygın görevdeler hala ve en önemlisi ne biliyor musunuz? O yetiştirdiği insanların onu hala saygıyla anmaları. Önceki gece Kanal D’nin 32. Gün 25. Yıl programını seyrederken, Ali Kırca’nın, Can Dündar’ın, Cüneyt Özdemir’in ve daha birçok yetiştirdiği kişilerin onun karşısında saygıyla ama en çok sevgiyle durduklarına içim giderek baktım. Bir yola baş koyup, bir ülke için elini taşın altına koyup, ekip ruhu ile bu sürü psikolojisi ile hayatını sürdüren memleketim insanlarının gözlerini açmak için ne kadar uğraştıklarını gururla seyrettim. Kişisel hırslar elbette vardı ama bunca yıl hiç bozulmadan yürüttükleri dostluğu nasıl açıklayabilirsiniz? Zor tabii ki.
Yok örgüt gücünü destekliyormuş da, yok ermeniymiş  felan da filan da…Geçin bunları. Daha dünkü Diyarbakır’daki cenaze töreninde her şey ortadaydı. Asıl devletten gelen desteği görmeyin, gazetecilik için girdiği her delikteki karanlık güçlerle o gazetecileri dost zannedin. Bu kadar acımasız olmayın, emek öyle sanıldığı gibi kolay harcanmaz. Hele öyle Birand gibi yılların emeği hiç harcanmaz.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...