23 Nisan 2011 Cumartesi

Orta Zekalılar Cenneti'ndeyiz halkım :))



İki gündür Zülfü Livaneli’nin “Orta Zekalılar Cenneti” isimli kitabını okuyorum. Ama nasıl bir çile ve ızdırapla okuduğumu bilemezsiniz. Izdırabım ve endişem sevgili Livaneli’nin yazarken “eyvah tırlatacak, şimdi artık gitti adamcağız!” hislerimin gerçekleşmesine maruz kalması anlayacağınız :) Ve en acı tarafı kitabın 1990 basımı olması ve yazarın o yıllardaki memleketimizin gidişatı konusundaki tüm endişelerinin 19 yıl sonra bile aynı şiddetinde hala devam etmesi. Çok acı çok….
Ben bu kitabın isminin “orta zekalılar” değilde “geri zekalılar” olarak konması konusunda çok düşünüldüğünden eminim, en azından benim fikrim alınsaydı bu ismi kesinlikle önerirdim. Eminim Zülfü Livaneli’de bu ismi kullanmamak için kendini zor tutmuştur ya da ne bileyim bunca senelik sağlam karizmasına helal gelmesin diye gerçekleştirmemiştir sanırım.
Ama ben ülkemin hallerini seviyorum. İnsan şöyle bir çevresine bakınca eşi benzeri bulunmayan hal’lerle karşılaşıyor. Kızımın okuluna giderken birden bir dede yolumuzu çevirip “torunlarımı özledim” diyebiliyor. “-Yahu dede, git torunun sev o zaman, ne demeye yolumuzu kesiyorsun” diyemiyorsun, dişini sıkarak çocuğunu mıncık mıncık sevmesini seyrediyorsun. Tabii tüm örnekler bunun kadar masum ve sevimli olmuyor bazen.
Bugün tam da orta zeka durumunda bir genç kız Ceren’i okula götürürken yolumuza çıktı. Elinde kocaman bir Halley kutusuyla. O semirmiş midesiyle en az üç tanesini yemiş ve tam ne olduğunu anlamadan koca paketi birden kızımın önüne uzattı: “Halley yermisin seeeen” diye vıcık vıcık. Daha ben ne olduğunu anlamadan Ceren “yemem ben” diye tersledi anasından beklenen hareketi erken davranarak kızın suratına atıverdi. Kız hemen celallendi ve “yemezsen yeme” dedi. Bu dediğim orta zekalı yaratık lise öğrencisi bir kız. Kendi semirmiş ama henüz zekası cılızlığını koruduğundan incelikten bi haber dolaşan bir saçaklı işte diye kendi kendimi sakinleşmeye çalıştım çünkü kız görünüşlü yaratık yanındaki arkadaşıyla kahkaha atarak koşarak uzaklaştı ordan. Asıl teşhisi Ceren koydu : “-anne, abla deli miydi?”
Bazen ne orta, ne geri zekalı olduğunu kestiremediğimiz şahıslarda oluyor etrafta. Mesela dün Milliyet’te okuduğum bir haber. Gülmekten ölüp, bir yandan da yahu biz bunların arasında nasıl yaşıyoruz diye korkuyorum aslında :) Malatya’nın Kadiruşağı köyünde “Gülsüm” isimli ineğimiz sahibiyle gezintiye çıkıyor. Eee onca yağmuru yiyen otlar semirdikçe semirdi ki bizim Gülsüm iştaha geldi ve birden sahibini bırakıp coştu. Hızını alamayan Gülsüm kendini ilköğretim okulunda buluyor ve daha da çoşup bahçedeki atamızın büstünü kırıyor! Buraya kadar normal baktığımız durum birden işin içine “orta zekalılar” girince içinden çıkılamaz bir hal alıyor :) Önce Milli Eğitim Müdürlüğü giriyor araya, sonra soruşturma açılıyor, tüm gariban köylülerin ifadesi alınıyor hatta bir de müfettiş atanıyor ki bölgeye olayın iç yüzü iyice ortaya çıksın. Ben sabırla bekliyorum bakalım, Gülsüm’ün ifadesini almak isteyen bir ‘orta zekalı’ çıkacakmı :) Ee olayın zanlısı o çünkü, kasten mi yaptı yoksa her gün yaptığı otlama işinden sıkılıp o gün de bir eğlence çıksın, hayatına bir aksiyon katılsın diye mi yaptı bunu bilelim değil mi :)
Bu daha yeni bir konu, ben halen Ardahan iline bağlı Damal ilçesinde Karadağ sırtlarına düşen Atatürk gölgesini korumak için, dönemin milletvekili Ensar Öğüt’ün TBMM’ye sunduğu önerinin sonuçlarını merak ediyorum. “Atamızın gölgesinin belirdiği tepelerde, çobanlar hayvanlarını otlatmasın” diye bir düşüncenin sayın milletvekilimizin zekasını nasıl yorduğu, onu nasıl hırpaladığı konusunda da ciddi endişelerim var yani :) Milletvekili olmak kolay değil tabii!
Ben yine de kasıtlı olmadan , sadece sevgi yüküyle atamızın büstüne koşan gülsüm ineğimizi de seviyorum,
Gülsüm ineğimizde bir kasıt arayıp, olmadık işlerle uğraşan, geri kalmışlığımıza bir çentik daha ekleyen ineklerimizide seviyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...